Anayasa Mahkemesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesine 7499 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesini, Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu düzenleme, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişilerin, örgüt üyesi gibi cezalandırılmasını öngörmekteydi. Aynı zamanda bu kişilere, işledikleri suçlardan bağımsız olarak 5 ila 10 yıl arasında hapis cezası verilmesi hükme bağlanmıştı. Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin belirsiz, öngörülemez ve keyfi uygulamalara açık olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
İptal edilen hüküm, suçun örgüt adına işlendiği kabul edildiği durumlarda failin hem işlediği suçtan hem de örgüt adına suç işlemekten dolayı cezalandırılmasına olanak tanıyordu. Ancak bu durum, örgüt üyeliği suçunun unsurlarına dair somut deliller aranmaksızın, faillerin cezalandırılmasına yol açarak suç ve cezaların kanuniliği ilkesini zedelemekteydi.
Bu karar, bu düzenleme uyarınca yargılanan, hüküm giymiş ve cezaevinde bulunan bireyler açısından önemli hukuki sonuçlar doğurmuştur. Geriye etkili bir şekilde uygulanacak bu iptal kararı, yargılamaların, infaz süreçlerinin ve kesinleşmiş hükümlerin yeniden değerlendirilmesini gerektirir.
Kural olarak Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesi bulunmakta ise de lehe kanun uygulaması, evrensel hukuk ilkeleri ve mevzuattan kaynaklanan istisnai bir durum olarak değerlendirilmelidir. Lehe kanun uygulaması, ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir ve sanıklar lehine sonuç doğuran yasa hükümlerinin geçmişe dönük olarak uygulanmasını sağlayan bir prensiptir. Türk Hukuk Sisteminde bu ilke, Anayasa’nın 38. maddesinde ve Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 7. maddesinde düzenlenmiştir.
Lehe Kanun Uygulamasının Temel Dayanakları
1. Anayasa’nın 38. Maddesi:
Anayasa’nın 38. maddesinin bir fıkrası şu ifadeyi içerir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; suç işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanundan daha ağır bir ceza ile cezalandırılamaz.”
Bu madde, cezaların geçmişe yürütülemeyeceği genel ilkesini belirtirken, sanık lehine olan düzenlemelerin geriye dönük olarak uygulanmasına olanak tanır.
2. Türk Ceza Kanunu’nun 7. Maddesi:
TCK 7. madde şu şekilde düzenlenmiştir:
(1) “İşlendiği zaman suç olmayan bir fiil için kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanunla suç sayılmayan bir fiil dolayısıyla da kimse cezalandırılamaz. . Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar”
(2) “İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanun, failin lehine ise, lehe olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”
Bu maddelerden hareketle, bir suçun kanunen ortadan kalkması veya cezanın hafifletilmesi durumunda, bu değişiklik sanığın lehine uygulanır.
Eğer bir fiil, yeni düzenlemeye göre artık suç olarak kabul edilmiyorsa, devam eden veya kesinleşmiş davalarda bu durum dikkate alınır ve ceza ortadan kaldırılır. TCK 7. maddeye göre, bir hüküm kesinleşmiş olsa bile, failin lehine bir düzenleme yapılmışsa, bu durum geriye dönük olarak uygulanır. Örneğin suç olmaktan çıkan bir eylem nedeniyle hapis yatan kişi, cezasının ortadan kalkmasıyla serbest bırakılır, daha hafif bir cezaya tabi tutulması gerekiyorsa, infaz buna göre uyarlanır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında ceza mahkumiyetlerine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin istisnasının varlığını kabul etmiştir. Kararda: “Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.” Denilmektedir. (Aşır Tunç Başvurusu, Başvuru Numarası :2015/17453, Karar Tarihi :22/01/2019, R.G. Tarih ve Sayı :12/02/2019-30684)
Yine Anayasa Mahkemesi norm denetimi yaptığı bir diğer kararında da .”…Diğer bir ifadeyle kural, mülga Kanun döneminde işlenmiş ve anılan Kanun yürürlükte iken ceza davası açılmış suçlar hakkında önceki ve sonraki kanun hükümlerinden lehe olanın tespitine ve sonraki Kanun hükümlerinin lehe olması durumunda bunların uygulanmasına imkân vermemektedir. Bu durum suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında olan lehe kanunun uygulanması ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırıdır iptali gerekir.” Demek suretiyle Türk Ceza Kanunun 7. Maddesinin, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin istisnası olduğuna hükmetmiştir. E. 2019/9, K. 2019/27, Karar Tarihi: 11.04.2019, RG Tarihi 17.05.2019)
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da bu yöndedir. Emsal olan Yargıtay 7. CD., E. 2005/11432 K. 2008/14660 T. 3.6.2008 tarihli kararında; “Hükümden sonra, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra eylemlerin maddenin 23.01.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunla yeniden düzenlenip yürürlüğe girdiği 08.02.2008 tarihine kadar müeyyidesiz kaldığı cihetle katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile sonucu itibariyle doğru olan hükmün (ONANMASINA), 03.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi”
Anayasa Mahkemesi’nin Türk Ceza Kanunu’nun 314/3. maddesini iptal etme kararı, Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren 6 ay sonra yürürlüğe girecektir. Anayasa’nın 153. maddesi gereği, mahkeme iptal kararının doğuracağı hukuki boşluğu önlemek amacıyla bu süreyi tanımıştır. Bu durumda, kural olarak iptal edilen madde yürürlükte kalmaya devam edecek ve bu süre boyunca yargı mercileri mevcut düzenlemeye göre işlem yapacaktır. Ancak, bu durum, lehe kanun ilkesinin derhal uygulanması kuralını değiştirmez. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları, ceza hukukundaki lehe kanun ilkesi gereğince derhal uygulanabilir. Bu nedenle, ilgililer (sanıklar, hükümlüler veya avukatları) için 6 aylık sürenin dolmasını beklemeye gerek yoktur. Maddi bir ceza hükmünün iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünün ertelenmesi durumunda, hükmü uygulayacak olan mahkemenin, lehe kanun uygulaması ilkesi gereğince, sanık ya da hükümlünün lehine olan kanun hükmünü derhal uygulaması gerekmektedir. Aşağıda, farklı aşamalardaki sanık ve hükümlülerin durumları ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve izlenecek yol haritası detaylıca açıklanmıştır.
1. İlk Derece Mahkemesinde Dava Devam Edenler
İlk derece mahkemesinde yargılanan sanıklar açısından, dayanak olan TCK 314/3 maddesi iptal edildiği için, bu maddeye dayanılarak bir mahkumiyet kararı verilmesi hukuken mümkün değildir. Zira eylem artık ceza kanunda suç olarak düzenlenmekten çıkmıştır. Bu durumda Savunma makamı (sanık veya avukat), AYM’nin iptal kararını mahkemeye sunarak davanın hukuki temelinin ortadan kalktığını belirtmelidir. Bu gerekçe ile davanın düşmesi veya beraat talebinde bulunulmalıdır. Mahkeme, suçun hukuki dayanağının iptal edildiğini göz önüne alarak beraat kararı vermelidir. Eğer mahkeme beraat kararı vermezse, bu karar istinaf veya temyiz aşamasında bozmaya konu olacaktır. Yargılaması devam eden sanıklar tutuklu ise, iptal kararı doğrultusunda derhal tahliye talebinde bulunulmaldır.
2. Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) veya Yargıtay’da İstinaf ve Temyiz Aşamasında Olanlar
Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay’da bulunan dosyalar açısından, AYM’nin iptal kararı, dosyanın esasına etki eden bir durumdur. Kararın iptal edilmesi, verilen hükümlerin hukuki temelini ortadan kaldırır. Sanık veya müdafii, ilgili BAM veya Yargıtay dairesine başvurarak AYM’nin iptal kararını gerekçe gösterip, dosyanın yeniden ele alınmasını ve bozma kararı verilmesini talep etmelidir. Yine İstinaf ya da Temyiz aşamasında tutuklu olan sanıklar için tahliye talepleri yapılmalıdır.
3. Hakkında Kesinleşmiş Hüküm Bulunup Cezası İnfaz Edilmiş (Tamamlanmış) Olanlar:
TCK 314/3 maddesi kapsamında hakkında kesinleşmiş hükmü bulunan ve cezasını tamamlayan kişiler, TCK 7. Maddesinde düzenlenen “lehe kanun” ilkesi gereği, AYM kararından faydalanabilir. CMK’nın 311. maddesi kapsamında, hükmün dayanağı olan maddenin iptali, yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılır. Sanıklar veya avukatları, kesinleşmiş kararın verildiği mahkemeden yeniden yargılama talep etmelidir. Gerekçe olarak, AYM’nin iptal kararı ve iptal edilen maddenin hukuki geçersizliği sunulmalıdır.
4. Cezaevinde Bulunan Hükümlüler (İnfaz Süreci Devam Edenler)
Cezaevinde TCK 314/3 maddesi kapsamında cezası infaz edilen hükümlüler açısından iptal kararı, infazın hukuki dayanağını ortadan kaldırır. Bu durumda, infaz süreci durdurulmalı ve hükümlü tahliye edilmelidir. Hükümlü veya avukatı, ilgili infaz savcılığına başvurarak, iptal edilen düzenleme nedeniyle cezanın infazının durdurulmasını ve tahliye kararı verilmesini talep etmelidir.
Toplumsal Etki ve Hukuki Sorunlar:
Bu tür kararlar, geçmişte verilen cezaların hukukiliğini sorgulatır ve hukuka duyulan güvenin yeniden tesisi için fırsat sunar.
Sonuç ve Değerlendirme
Anayasa Mahkemesi’nin TCK 314/3 maddesini iptali, sadece devam eden yargılamaları değil, kesinleşmiş kararları ve cezaevinde infaz edilen cezaları da doğrudan etkiler. Bu bağlamda:
1. Devam eden davalarda beraat ve düşme kararları verilmelidir.
2. Kesinleşmiş hükümlerde yargılamanın yenilenmesi prosedürü işletilmelidir.
3. Cezaevindeki hükümlüler derhal tahliye edilmelidir.
4. Haksız yere hüküm giymiş kişilerin maddi ve manevi zararları karşılanmalıdır.
Bu karar, hukukun üstünlüğü ve adalet ilkelerinin korunması adına önemli bir adım olmakla birlikte, uygulama sürecinin titizlikle takip edilmesi gerekmektedir. Adaletin hızlı ve etkin bir şekilde tesisi, hem bireysel hak ve özgürlüklerin korunması hem de toplumsal güvenin yeniden inşası açısından kritik bir önem taşır.